4 Nisan 2015 Cumartesi

AKYAZI - KUZULUK KAPLICALARI - ALTINDERE - AKÇAKOCA

AKYAZI - KUZULUK KAPLICALARI - ALTINDERE - AKÇAKOCA

Ve nihayet soğukların ardından 2015'in ilk gezisini başlatıyorum. Bu seferki rotamız kaplıcaları ve alabalık çiftlikleriyle ünlü Sakarya'nın Akyazı ilçesi. Her zaman ki gibi 1 gün önceden eşyalarımızı bavulumuza yerleştirerek hazırlıklarımızı tamamlıyoruz.




Defne hanımı koltuğuna bağlayarak yolculuğumuzu başlatıyoruz. 


Yola çıktıktan bir süre sonra Kocaeli Körfez'de bulunan turistik TÜRK KAHVESİ tesislerine uğrayarak güne mükemmel bir kahveyle başlıyoruz. 


Garsonun tavsiyesi üzerine damla sakızlı Türk kahvesi siparişi verdik. Mekana Osmanlı motifleri ve antika eşyalarla otantik bir görünüm kazandırılmış. 



Siparişlerimizde geldi...


Sadece bu kahveyi içmek için gelinir bu mekana. Sizce de güzel gözükmüyor mu ?


Kahvelerimizi içtikten sonra durmadan Akyazı'nın yolu tuttuk. Evden çıkarken hafif olarak yağan yağmur şiddetini epey arttırmıştı. Öyle ki aracın silecekleri zaman zaman yetersiz kaldı.


Ana yoldan Mudurnu Akyazı tabelasını takip ederek Kuzuluk kaplıcalarına ulaştık.


Tabeladan 200 metre kadar ileride kaplıca evlerine giriş yaptık. 


Odamıza yerleşir yerleşmez küveti termal su ile doldurarak günün yorgunluğunu atmaya başladım.


Hem yol hem de termal suyun vermiş olduğu yorgunluk sebebiyle erkenden uyuyakalmışım. Ertesi gün, dünün aksine güneşli  ve sıcaktı. Sabah erkenden kalkarak kaplıca evleri etrafındaki  parkurda hafif tempo koşu yaparak güne başladım. 


Sıkı bir kahvaltının ardından dolaşmak için dışarı çıktık. İlk olarak envayi çeşit bitki ve çiçeklerin bulunduğu bir mekana geldik. Gerçektende hiç adını bilmediğimiz çiçek ve bitkiler başımızı dönüştürmüştü. Açelyadan laleye, kaktüsten portakal ağacına kadar yüzlerce bitkinin üretim ve satış yeriydi burası.  



Kaktüs diyip geçmeyelim onun bile onlarca çeşidi vardı. 


Dolaşmak bizi acıktırmış olacak ki az ileride herşeyin doğal olarak yapıldığı köylü pazarına geldik. 


Peynir, bal, reçel, süt, yumurta, odun ekmeği gibi artık büyük şehirlerde bulamadığımız doğal besinlerin satışı yapılıyor burada. Hazır acıkmışken burnumuza kokan gözlemeye hayır diyemedik.


Bir kaç saat etraftaki hediyelik eşya satan dükkanları dolaştıktan sonra Dereağzı Alabalik tesislerine gittik. Dereağzı hemen girişte karşıladı bizi.


Mekan bir derenin kenarına kurulmuş olup, üzerine yapılan köprülerde yemek yeme fırsatı sunuyor. Altımızdan şırıl şırıl akan suyla yemek yemek harika olacaktı. Karışık ızgara menü söyleyip siparişimizi beklemeye başladık. Defne hanımda o sırada salıncak keyfi yapıyordu. 


 Bizler menüyü beklerken sunulan ikramlarla doyduk aslinda. Hemen orada yapılan yuvarlak ekmeğin dumanı üstündeydi. Ev acikasi, bal ve tereyağının tadını unutamam herhalde.


 Siparişlerimizi yedikten sonra 5 kişilik ağzına kadar dolu bu menülere 100 TL hesap geldi. Karışık ızgara menü 20 TL'ydi. Daha önce İstanbul Ağva'da 35 TL boş bir tabağa verince içim acımıştı.


Yemeği çardaklarda yemekte mümkün ayrıca sağa sola konmuş ahşaptan antik eşyalar mekana ayrı bir hava katmış. 


Bu at arabası tekerleklerini bu kadar seveceğim hiç aklıma gelmezdi :)


Mekanı küçük bir video ile tanıtmak istiyorum.


Bir süre sonra buradan ayrılıp eşimle birlikte Kuzuluk'un tepesinde gözüken Şerefiye köyüne doğru tırmandık. Taşlı topraklı köy yollarından geçtiğimiz yerlerin bir kısmında rakımdan dolayı halen kar vardı. Tepeden aşağıya bakınca epey yüksekte olduğumuz anlaşılıyordu (10X Zoom ile çekilmiştir)


Köyün en tepesinde tek katlı eğitim veren bu okul ve içinde öğrenciler vardı. 



Hava yavaş yavaş bozmaya ve fırtına çıkmaya başlamıştı. Hatta bir an öyle bir rüzgar esti ki arabayı savurup atacağını düşündük. Günün sonlarına doğru eve çekilip istirahat etmeye çekildik. Ertesi gün kahvaltıda talihsiz bir olay yaşadım. Helva yerken dişimin dolgusu düştü. Akyazı merkeze giderek Hayrettin adındaki diş hekimine tekrar yaptırdım. Biz gelene kadar öğlen olmuştu. Ne yapalım derken buranın en meşhur alabalık tesisi olan Altındere alabalık çiftliğine doğru yola koyulduk.


Yaklaşık 15 Km yol aldıktan sonra tesislere ulaştık. 


Etrafı biraz tanıtayım; Burası da dereağzı tesisleri gibi ahşap çardaklar üzerine kurulmuş ve her şey doğaldı. Balıkları yetiştirdikleri havuz, çocuklar için oyun parkı, kat kat ağaçlar üzerindeki çardakları ve gürül gürül akan deresiyle göze hitap eden bir mekandı burası. 


En yukarıdaki çardaktan kuş bakışı manzarayı izlerken poz vermeden olmaz diye düşündüm.


Bizler dışarıda resim çekerken vermiş olduğumuz fırında balığın gelmesini bekliyorduk. Tesisin hemen arkasındaki akar suyun patika yolunda doğayı fotoğraflıyorduk. 


Bu sırada siparişlerimizde gelmişti. Üzerine tereyağı ve kaşar eritilmiş balık sofrada halen fokurduyordu.


Yemeğin ardından çayımızı içtik ve dönüş yoluna girdik.


Bir süre çarşıda dolaştık. 


Daha önce beğendiğim soy ağacı ve yemeklerde kullanmak üzere şimşir ağacından yapılmış yemek kaşığı aldım. 


Yol üzerinde bulunan KUZULUK TERMAL OTEL'de günübirlik konaklama imkanı da mevcut. Kalınacak gün ve kişi sayısına göre 150-200 TL arasında fiyatları var.


Eğer burası pahalı geldiyse bütçenize göre günlük 70 TL'den başlayan fiyatlarla kaplıca evlerinde konaklama yapmak daha uygun olabilir.



Buradaki zamanımız dolmuş ve artık İstanbul'a dönme vakti gelmişti. Epey zamandır yine TV'de gördüğüm Akçakoca'yı ziyaret etmek istedim. Ne de olsa akşama kadar vaktim vardı. Hendek yolu üzerinden giderken motor yarışlarının yapıldığı bir pist çıktı karşımıza. Bir süre yarışları izledikten sonra yolumuza devam ettik.

Yaklaşık 1 saat süren yolculuğumuzun ardından Akçakoca'da ki ilk hedefimiz olan FAKILLI MAĞARASINA ulaştık. 350 metresi halka açık olan mağaranın girişine kişi başı 3 TL ödeme yaparak içeri girdik. 



Mağaranın içi son derece güzel ışıklandırılmış olup, son metrelerine defnem ve abimle bir anı bıraktık burada. 


Mağara gezimizi burada bitirdik. Sahil boyunca ilerlerken Defne'ye mama almak için denize sıfır konumdaki ŞOK markete uğrayıp bir şeyler aldık. Manzaraya karşı o kadar kahrımı çeken aracımı da fotoğrafladım.

 Az ileride buranın simgesi olan Ceneviz kalesine ulaşmak için yola koyulduk. Kalenin manzarası güzel fakat harabe haldeydi. 


 Sol tarafından aşağıya doğru inen dimdik rampa güzel bir kumsala açılıyordu.


Şimdi ki hedefimiz bir kaç kez adını duyduğum ve yol boyunca kahverengi turistik tabelalarını gördüğüm ACARLAR LONGOZU. Longoz, denize doğru akan derelerin getirdiği kumların birikerek kıyıda set oluşturması ve dere ağzını kapatması demekmiş. Mekan üzerindeki bu güzel yer ile başlıyoruz. 



İlk olarak burada bir çay ve tost molası verdik. Tost 7,5 TL, çay 2 TL'ydi. Biz göl ve orman manzarasını gören tarafta oturduk. 



Kısa bir video ile mekanı göstermek istiyorum


Başta kısa olarak düşündüğüm fakat gittikçe uzayan bu ahşap patika yolda ailece resimler çekilerek ilerledik. Tahminimce bu yapay patika yolda 10 dakika kadar yürümüşüzdür.


Geri dönüşte Defne hanım longoz içindeki parkta salıncaktan ayrılmadı. Yol boyunca sıkılmış olucak ki epey salıncak ve kaydırakta oynadı. Sahil yolu boyunca ilerlerken Kandıra'dan içeri döndük ve 5 metre ötemizi bile görmemize engel olan yoğun sis bulutu ile karşılaştık. Bazı ıssız ve köy yollarından geçerek kazasız belasız bir gezimizi daha sonlandırdık.


Son olarak yaklaşık 500 km kadar yaptığımız yolun haritası bu şekildeydi.


AKYAZI - KUZULUK KAPLICALARI - ALTINDERE AKÇAKOCA