28 Aralık 2016 Çarşamba

FETHİYE ( Babadağ - Kayaköy - Yakapark - Saklıkent - Gizlikent - Ölüdeniz - Kelebekler Vadisi - Kaputaş Plajı )

Yeni bir gün yeni bir macera ve hedefimiz Fethiye. Dalyan'da tekne turuna katılıp akşam saatlerinde ulaştık Fethiye'ye. Konaklayacağımız Lale Holiday eşimin tanıdığı olduğundan kalacak yer aramaktan kurtulmuştuk :) Dalyan Fethiye arasını yaklaşık 45 dakikada geçerek otele ulaştık.


Hava henüz kararmadan eşyalarımızı yerleştirip kızımla atladık havuza. Çok sıcak olduğundan ilaç gibi geldi desem yeridir.


Defnecik havuzdan biraz korktuğu için şişme botunu havuza getirip hem güneşten koruduk, hemde daha eğlenceli vakit geçirdik.

Lale Holiday
Kaldığımız otel apart olduğundan yiyecek ve içecek bir şeyler almak için düştük Fethiye sokaklarına. Girdiğimiz marketten bol bol kahvaltılık ve içecek alarak akşam saatlerinde odamıza geri döndük. Gün içinde yorulduğumuzdan erkenden uyuduk... 
Tatil çoğu kişi için yatıp dinlenmek ve uyumak olsa da benim için hep gezmek, hep yeni yerler görmek demekti. İstanbul'da iken 9.30 gibi uyanan ben yorgun olsam da 7:00'de kalktım. Sabah kahvaltısı Umut ustadan :) 

Kahvaltı Benden
Güzel bir kahvaltının ardından daha önce hazırladığım Fethiye'de gezilecek yerler listeme göz attım. 3 sene önce yine geldiğimden ortamda yabancılık çekmedik ve ilk olarak yamaç paraşütünün yapıldığı Babadağ'a gitme kararı aldık. Düştük Babadağ yollarına...


Kaldığımız yerden yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğun ardından ulaştık Babadağ'a. Yamaç Paraşütü yapabildim mi peki? Hayır :) Zaten amacım manzarayı görmekti :) 1969 metre yüksekliğinde olduğunu okumuştum daha önce. Atlayacak olanlar hazırlıklarını yapıp o uçsuz bucaksız manzaraya atlamanın keyfini çıkartmak için bekliyorlardı. O sırada tek başına Almanya'dan gelen Sebastian ile dilimiz döndüğünce sohbet edip arkadaş olduk. Kendisi 2 senedir bu sporu yaptığını ve çok şanslı bir ülke olduğumuzu söyledi bana. Almanya'da biz dağa taşa atlıyoruz. Buranın manzarası harika diyerek Fethiye'ye olan hayranlığını anlattı bana. "Başka bir hayatta görüşürüz" diyerek uğurladım onu. (Bilen bilir LOST dizisinden bu cümle). 

Sebastian ve Ben atlamadan saniyeler önce...
Herkes atladı bir tek biz kaldık koskoca alanda. Eşime "Güneşi batırmadan gitmiyoruz" diyerek manzaranın keyfini çıkarttık. Facebookta burası için "Sanal cennet böyleyse gerçeği kim bilir nasıldır" diye bir paylaşım yapmıştım. Sanırım insan burada yaşasa hiç yaşlanmaz...

Özgürlüğün Fotoğraf Hali...
Yeterince fotoğraf çektikten sonra bizim emektarıda çekeyim dedim. 4 yıldır az kahrımızı çekmedi Türkiye'yi onunla dolaştık desem yeridir. Bu güzel manzarada fotoğraf çekilmek onunda hakkı :)

Chevrolet Cruze'um Babadağ'da !
 Epey oyalandık ve güneşi batırmaya başlamıştık nihayet. Kızım Defne arabada uyuyup kalmıştı ve burası rüzgarlıydı üşütmeyelim diye yavaş yavaş geri dönüş yoluna girdik.

Babadağ'da Gün Batımı
Günü güzel anılarla kapatıp otele döndük. Ertesi gün güzel bir kahvaltının ardından karşımızdaki villaların arasında Beşiktaş bayrağının dalgalandığını gördüm. Ne de olsa bu sene şampiyon olmuştuk. Haklı gururumuzu yaşıyorduk :)


Bugün gideceğimiz yerler arasında seçim yapmak biraz zor olsa da ilk olarak yöre halkı tarafından Hayalet Şehri olarak bilinen Kayaköy'e gittik. Giriş 5 TL ve Müze kart geçiyor. Efes Antik Kentinde çıkarttığımız müze kartlarımızı kullanarak hayalet şehre giriş yaptık.

Şimdi fark ettim de kırmızı t-shirt ile mavi şort uymamış üzerime :)
Tarihi taşlı sokaklarda ilk fotoğrafımız kızım Defne ile... 350 - 400 civarı ev varmış burada. Türkmenler ve göç eden rumlar yaşamış zamanında. Hayalet şehri denmesinin nedeni ise iç içe yüzlerce terk edilmiş evlerden kaynaklı. Çıt çıkmıyor gerçekten olabildiğince sessiz, ıssız ve terk edilmiş.


Defne pek sevmedi sanırım burayı. "Baba havuza gidelim" diye inliyordu tepemde :) Ben tek başıma evler arasında dolaşırken bizimkiler gölgede dinlenmeye çekildiler.


Kayaköy'de korku filmi çekilecek kadar uygun ortam olduğu kesin. Bir sonraki hedefimiz Saklıkent yolu üzerindeki Yakapark. Burası konumu ve düzeniyle doğal terapi tepesi diyebilirim. Hani insan şehirden kaçıp kafa dinlemek ister ya aynen öyle bir yer...


Daha önceki sefere göre biraz daha geliştirilmiş buralar. Girişte rengarenk yazılmış turistik tabelalar oldukça güzel gözüktü bizlere. Yakapark hatırası çektirmeden olmaz değil mi? :)


Sipariş verdiğiniz yiyecekleri kasaya ödeme yaparken aranızda balıklar yüzüyor. Kasa bölümü üzerindeki ahşap masanın içi oyulmuş ve balıkların yüzeceği kadar küçük bir su birikintisi var. İsteyen balıkları severken isteyende afiyetle yiyebiliyor :| 


Yakapark'ın içinden akan su buzdan bile soğuk desem yeridir. Hatta o kadar iddialılar ki havuzun üstünde yazan tabela her şeyi özetliyor :) Eğer suyun içinde 5 dakika durursanız içecek, 15 dakika durursanız yemek + içecek bedava. Denemek istiyorsanız kasa bölümüne söylemeniz yeterli gelip kronometre tutuyorlar. Bu sefer denemedim fakat 3 yıl önce geldiğimde 22 saniye kalabilmiştim :)


Bir sonraki hedefimiz Saklıkent. Benim için diğer adı huzur olan yer. Saklıkent günümüzden 20 yıl önce bir çoban tarafından keşfedilmiş ve günümüze kadar turistik olarak gelmiştir.


Saklıkent kanyonu girişinde bulunan restorantlarda serin serin bir şeyler yemek için harika bir mekan kurulmuş. Karnımız aç olmadığı için durmadık. Yazın sıcağında ayaklarınızı buz gibi suya sokup serinlemek paha biçilemez bir duygu olacağı kesin.


Saklıkent kanyonunda müze kart geçmiyor tam bilet 5 TL öğrenci 2.5 TL ödeyerek giriş yapabiliyor. Kanyon üzerine kurulmuş yoldan geçerek içeri giriyoruz.


Tam manasıyla kanyona girebilmek için akar suyun üzerine kurulmuş çelik halattan tutarak geçmeniz gerekiyor. Eşim kızım Defne ile ilgileneceğini söyleyip, halattan geçmek istemedi. Yolcu yolunda gerek atladım Saklıkent kanyonunun buz gibi sularına.


Doğa ana bütün güzelliklerini sergilemiş bu kanyonda toplam uzunluğu 18 Km olan kanyonun yaklaşık 2 Km kadar olan kısmı rahat geçilebiliyor iken geri kalan kısımlarında yer yer boyunuzu geçen kayalıklar ile karşılaşabiliyorsunuz.


Karşılıklı 2 kayalık arasında yürürken, kayalıkların bazen biri diğerine iyice yaklaşıp gökyüzünü dahi göremediğiniz yerlerini göreceksiniz. Bir süre mağaranın içinde yürüyormuş hissi veren bu durum ilerleyen yollarda genişleyerek son buluyor.


Bazı kayalıkların kenarlarında oluşmuş kil sağlık kaynağı. Eğer şansınız varsa ve yeterince bulursanız vücudunuza kil terapisi uygulayabilirsiniz. 


Gidebildiğim kadar gidip geri döndüm. Burası benim için "ölmeden önce görülmesi gereken yerler" listesine aday. Yavaş yavaş açıkmış burnumuza gelen güzel kokularla kendimize hakim olamayarak geçtik restoranta. Tatildeyken eşim ve benim en sevdiklerimin başında gözleme ve ayran gelir. Hem pratik hem ucuz hemde lezzetli. Siparişlerimizi verip bekledik bu güzel mekanda.


Biz yemek yerken kızım Defne yan masamızdaki tavşana hayranlığını gizleyemedi. Aslında bu yaşına kadar ilk kez gerçek bir tavşan görüyordu. "Baba bizde alalım eve götürelim" diye beğenisini gösteriyordu bizlere.


Karnımızı doyurup buradan 1 Km kadar uzaklıktaki Gizlikent Şelalesine doğru yol aldık. Kahverengi tabelalara zaafım var görünce dayanamıyorum:)


Yukarıdan aşağıya doğru onlarca basamak inerek gidiliyor şelaleye. Rahat yürüyüş için 3-5 TL'ye lastik ayakkabı kiralayıp daha rahat bir yürüyüş sağlayabiliyorsunuz kendinize. Kızım omuzlarımda başladık yürüyüşe.


300-400 metre kadar yürüdükten sonra şelaleye ulaştık. Metrelerce yüksekten dökülen su güzel görüntüler yakalamamızı sağladı.


Üstümü çıkartıp daldım suya. Sırılsıklam oldum ama çok eğlenceliydi. Zaten gelen bir çok kişide bu şekilde yaptı. Bugünü dolu dolu geçirdik ve yorulduk. Konakladığımız Lale Holiday'e dönüp yine havuz sefası yaptık.


Günü bitirip dinlenmeye çekildik. Fethiye'ye gelip de Ölüdeniz'e gitmemek olmaz. Kırdık direksiyonumuzu Ölüdenize.


Ölüdeniz'e gelenler için hemen küçük bir tüyo vereyim. Girişte mecburen otoparka girip 25 TL gibi bir ücret ödemek zorunda kalıyorsunuz bunun yerine az geride restorantların bulunduğu ara sokağa aracınızı park ederseniz paranız cebinizde kalır. Ölüdeniz milli parklar statüsüne girdiğinden girişte kişi başı 7 TL öğrenciyseniz 3.5 TL ile giriş yapılabiliyor. Buraya da bedava girmek için bir yöntem var. Sahilden Kelebekler Vadisine giden teknelerin olduğu kumsaldan yürürseniz içeri ücretsiz girebiliyorsunuz. Nasıl girerseniz girin ama bu güzelliği görmeden dönmeyin ! 


Ölüdeniz'in durgun suyu gittiğimizde kalabalıktan dolayı bulanıktı. Bir süre yüzüp denize girdik fakat kumsal tarafı aksine turkuaz renkli doğal görünümüyle kendisine çekti bizi.


Kızımla taşlardan oyunlar oynadık, birbirimizi ıslattık ve doyasıya eğlendik.


Bir kaç saatimiz bu şekilde geçti. Kelebekler Vadisine gitme planları yapıyorken, tekne turuyla mı yoksa kara yoluyla mı gidelim diye düşündüm. Teknenin kalkmasına 1.5 saat olduğunu öğrenince vakit kaybetmeden kara yolundan gitmeyi uygun gördük.


Hemde tahmin edemeyeceğimiz güzel manzaralarla yol aldık. Gitgide tırmanan yollarda güzel vakit geçirdik. 10-15 dakika süren kısa bir yolculuğun ardından nihayet o doğal güzelliğe geldik.


Eşim her ne kadar korksa da en güzel kareyi yakalamak için en son kayaya kadar inip gözlerimi manzaraya doyurdum. 


Bugünü de böyle yedik. Akşama doğru otelin balkonunda yemeğimizi yerken dinlenmeye çekildik. Artık tatilimizin son günleri yaklaşırken Antalya Kaş'a bağlı Kaputaş plajını da görelim dedik. Fethiye'den yaklaşık 80 Km uzaklıktaki Kaputaş plajı konumu, manzarası ve doğasıyla etkileyici bir görünüme sahip. 


Tatilde olduğumuz süre içinde sanırım en sıcak gün Kaputaş'ta geçirdiğimiz gündü. Aracın klimasının çaresiz kaldığı bir sıcaklıktan bahsediyorum artık gerisini siz tahmin edin. Kaputaş sahil yolu kenarında olduğundan park edecek alan bulmak biraz zor. Yol kenarlarına gelişi güzel park edenlerin arasına aracımı park edip başladım etrafı fotoğraflamaya.


Eşim ve kızım Defne uygun bir yere güneş şemsiyesini kurarak dinlenmeye çekilirken ben manzaraya halen doyamamıştım. Hemen her açıdan fotoğrafladığım Kaputaş Plajı güzel bir anı olarak kaldı bende.


Denize ulaşmak için 187 basamaklı merdivenden inerek ulaşmak gerekiyor. Sonrasında ise bu harika yerin tadını çıkartmak kalıyor. Sanırım bu renkte deniz ülkemizde sayılıdır. Kaputaş olduğunu bilmesem başka bir ülke diyebilirim burası için.


Kaputaş plajı berrak denizi ve altın sarısı kumuyla ilgi çekmeye devam edeceği kesin. Dediğim gibi havanın aşırı sıcaklığından bunalmış bizim gibi dayanamayıp erkenden giden kişiler vardı. Plajın arkası tamamen kayalık olduğu için rüzgar sirkülasyonu yoktu. Bunaltıcı havaya dayanamayıp bizlerde erkenden toparlandık.


Deniz bir kaç adımdan sonra tamamen derinleşiyor. Yüzmeyi iyi bilmediğim için riske girmedim... Kaputaş'ın yolu açılırken yaşanan iş kazasında ölen kişilerin anısına kayalıklara bir tabela takılmış. Buraya ulaşıp görmemizi sağlayan kişileri saygıyla anıyoruz.


Geldiğimiz yolu geri dönerek konakladığımız Lale Aparta geri döndük. Sıcak bizleri ezmiş yorgun düşürmüştü. Kaldığımız dairenin balkonunda günü sonlandırarak dinlenmeye çekildik...


Tatilimizin son gününü otelde geçirip günler süren koşuşturmanın yorgunluğunu atmak için dinlendik. Sabah erken saatlerde kalkarak havuza gittim. 3 sene önce geldiğimde yine burada olan İngiliz vatandaşı Norman sabah sporuna çoktan başlamıştı bile. Adamın enerjisine hayran kaldık desek yeridir. Sanırım bu yüzden hiç yaşlanmıyor :) Getirdiği voleybol topuyla havuzdaki köprüye kurulmuş potaya basket atmaya çalıştık ve çok eğlendik.


O sırada eşim ve kızım Defne havuza geldi. Bir süre kızımla yüzüp onunla da suyun içinde oyunlar oynayarak eğlendik.


Tam o sırada telefonuma Facebook'dan 'tarihte bugün' diye mesajı geldi. 3 yıl önce aynı gün yine burada olduğumuzu gösteren ve o güne ait çekilmiş videoları anı olarak gösterince sevindik. Norman'ı yanıma çağırıp durumu anlattım. 3 yıl önceki halini görünce pek bir mutlu oldu :)


Akşam saatlerinde eşyalarımızı toplayıp ertesi gün yola çıkmak için hazırlık yaptık. Eşimin halası 1 gün daha kalın diye ısrar etse de artık dönüp işe güce başlamamız gerekiyordu. Öğlen 13:00 gibi yola çıkıp akşam 21:00'e doğru Allah'a şükür kazasız belasız evimize ulaştık ve gelir gelmez 2 kötü olayla karşılaştık. 1.si Fethiye'den yola çıktığımızda henüz daha 1-2 saat olmuştu ki aşırı sıcaktan eriyen asfaltta hızlı giden bir araba genç bir arkadaşa çarpmış ve jandarma gelmişti. Akşam saatlerinde merakımdan internette küçük bir araştırma yaparak o kişinin öldüğünü gördüm :( Çok üzüldük. Tam o sırada telefonuma Boğaziçi köprüsünde acayip şeyler oluyor şeklinde haber programlarından mesajlar gelmeye başladı. Kimse neler olduğunu anlayamadı ilk başta. Kimisi ülke genelinde terör alarmı verildi diye düşünürken kimiside neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Oturduğumuz yere yakın abim yiyecek bir şeyler almaya gittiği sırada aksilik olacak ya illa arabanın lastiği patlamış E-5 kenarındaki benzinliğe kadar gidip hava basmak istemiş. Yine aksilik olup pompanın bozuk olduğunu görmüş bir şekilde bana ulaşıp yedek lastiği değiştirmek için yardım istediği sırada sürekli geçen tanklar gözümüzü korkutmuştu. Olay iyice netleşince olanların 'Askeri Darbe' olduğu söylentileri netleşti. İnsanlar korku halinde ne yapacağını bilmiyordu. Bu olay sonrasında maalesef şehitler verdik. Allah bir daha böyle bir durumla ülkemizi karşı karşıya bırakmasın inşallah. Başka TÜRKİYE yok arkadaşlar. Bunu bilin ve ülkemiz üzerinde oynanan oyunlara gelmeyin. Bizim için harika başlayan tatil kötü anılarla son buldu... Bundan sonraki yazımda umarım daha güzel günleri not tutarak aktarabilirim. Hoşçakalın...

FETHİYE ( Babadağ - Kayaköy - Yakapark - Saklıkent - Gizlikent - Ölüdeniz - Kelebekler Vadisi - Kaputaş Plajı )