31 Aralık 2018 Pazartesi

LİMAK CYPRUS DELUXE HOTEL - KIBRIS

Aklıma gelen fakat gideceğimi hiç düşünmediğim bir yere doğru yola çıkıyorum. Rota:Kıbrıs! :) İş hayatıma ilk başladığım günden beri beraberliğimizi koruduğumuz abilerimizden "Umut Kıbrıs'a gidiyoruz gelir misin?" diye sorulunca hemen kabul ettim. Bu uzun soluklu bir gezi değil sadece hafta sonunu kapsayacak bir otel tatiliydi. Gideceğimiz otel Limak Cyprus Deluxe Hotel yakın zamanda faaliyet girmiş ve kısa sürede Kıbrıs'ın en gözde oteli olmuş. Aslında yaz bitmişti ve bu mevsimde nasıl bir tatil olabilir ki diye içimden geçiriyordum. Çünkü 12 Ekim cuma günü başlayan uçak yolculuğumuz 14 Ekim gecesi son bulacaktı. Ekim ayında ne yapılabilir ki diye sormadan edemedim kendime... ETS'den alınan tura toplamda 6 kişi ile katıldık. Detayları yazıyorum. Hadi başlayalım...

İşin içinde tatil olunca hemen hazırlığa başladım. Bulunduğumuz ay itibariyle yazlık mı, kışlık mı yanıma alsam diye tereddüt içindeydim. Sonuçta ilk defa ekim ayında "denize girme" umuduyla yola çıktım. Çoğu yazlık giysilerden oluşan bir çanta hazırladım kendime.


Cuma sabahı henüz gün aydınlanmamışken Sabiha Gökçen Hava Limanı'nın yolunu tuttuk. Hava alanı otoparkı pahalı olduğundan buraya 10 dk uzaklıktaki İspark'a aracımızı park ettik. Otoparka düzenli olarak gelen servise ücretsiz binip hava alanına transfer olduk.


Size oluyor mu bilmem ama ilk kez Kıbrıs'a gitmenin vermiş olduğu heyecanla yavaş yavaş tatil moduna girmiş hissettim kendimi. Kıbrıs'a gitmek için kontrol bölgesinde küçük onaylı bir kağıt verildi. Bu kağıt pasaport yerine geçiyormuş ve dönüşe kadar saklamamız gerekiyormuş. Güvenlik, bagaj kontrol vs.den geçerek uçağımıza doğru yol aldık.  Yaklaşık 1 saat rötar yapan uçak sabahın ilk ışıklarıyla birlikte havalandı.


Uçuşumuz yaklaşık 1 saat 15 dk kadar sürdü. Az da olsa uçak tribülans denilen sarsıntıya girdi. Bu durumu daha önce yaşamasaydım panikleyebilirdim ama her şey yolundaydı.


Uçaktan indiğimizde çıkışta bizi ETS turun transfer otobüsü bekliyordu. Tek gidecek olan bizmişiz. O yüzden servis otobüsü hemen kalktı. Yola çıktığımızda ilk dikkatimi çeken şey arabanın direksiyonunun sağda olması ve trafiğin ters akması oldu.


İstanbul'dan Lefkoşa'ya 1 saat 15 dk geldik. Lefkoşa'dan da otelin bulunduğu Bafra Turizm Bölgesine yine 1 saat 15 dakikada ancak ulaştık. Sanırım hayatımda gelebileceğim en lüks otele geldim. Daha arabayla otel sınırları içerisine girdiğinizde ihtişamlı yapı kendini belli ediyor. Otelin içi aynı şekilde çok zengin dizayn edilmiş.


Rezervasyon yaptırdıktan sonra odamıza geçtik 6 kişi olarak gittiğimizden 3'erli kişiden 2 ayrı oda tutmuştuk. Odalar dublexti ve üst kattaki büyük yatağı ben kaptım :) Yerleştikten sonra bu devasa oteli keşfetmek için dışarı çıktık.  


Daha önce gezdiğim yerlerde hayatımda gördüğüm en temiz denizin Datça'daki Palamutbükü ve Edirne'de ki Mecidiye olduğundan bahsetmiştim. Listeye Kıbrıs'ı almazsam haksızlık olur. O kadar temiz ve berrak bir denizi var ki hiç sudan çıkmak istemiyorsunuz.


Metrelerce gitseniz dahi su yükselmiyor. Burada aklıma takılan bir soru var ve cevabını hala bilmiyorum. Daha ilerilere doğru giderken denizin dalga dalga turkuaz bir kum ile kaplı olduğunu gördük. Doğal bir oluşum mu yoksa özel olarak mı dökülmüş bilmiyorum... Yüzmek için ister kumsaldan direk denize girin, isterseniz iskelenin sonundan. İskele etrafında huzur dolu çardaklar yapılmış ve günlüğü 400 TL gibi bir rakama kiralanıyormuş. 


İskelenin sonunda bir mini barda mevcut. Yani birşeyler yemek içmek için onca yolu dönmenize gerek kalmıyor. Otel her şey dahil konseptinde ve oldukça çok ve kaliteli yiyecekler sundu bizlere. Kıbrıs denince akla ilk gelenlerden birisi de hellim peyniri. Neredeyse her öğün yedim bu peynirlerden. Açık büfe yemeklerin yanı sıra gün boyu fast food alabileceğiniz kocaman bir alanda mevcut. 


İsteğinize özel pide,gözleme,döner,tavuk ürünleri vs. de mevcut.


Gelelim havuz kısmına. Havuz 2 katlı olarak dizayn edilmiş. Otel ile aynı seviyede olan kısmı daha çok kullanılıyor. Deniz kısmında olana ise doğru düzgün giren göremedim. Masmavi ve uzunlamasına dizayn edilmiş havuz oldukça keyifli bir gün geçirmemizi sağladı.


Snack bar ve içecek servislerinin sunulduğu alanlardan havuz girişi yapılabiliyor. Gün boyu yüzüp havuzun merdivenlerinden çıkarak istediğini içebileceğiniz bar var bu otelde insan daha ne isteyebilir ki?


Otelin içinde bir yerlerde kapalı havuzda mevcut. Ulaşması biraz meşakatli olsada denenebilir.


Oldukça uzun bir yapıya sahip kapalı havuzun içi de oldukça sıcaktı. Hatta sıcaktan rahatsız olup kısa süre sonra çıktım bile.


Her köşesinde ayrı bir güzellik keşfettiğimiz otelin eski sokakları andıran bir bölümü de var. Bu yoldan teras kattaki restoranlara gidilebiliyor.


Gelelim en çok merak edildiğini düşündüğüm yerlere. Sanırım en merak edilen yerlerden birisi Aquapark diğeri ise Phoenix Casino Kumarhanesi. Aquapark ile başlayalım. Bir çok kaydırağa sahip olan aquapark oldukça eğlenceli zaman geçirmeniz için ideal. Cadı kazanı, roket ve bir çok açık kapalı sarmal kaydıraklar ile eğlencenin dibine vuracaksınız desem yanıltmış olmam sanırım.


Ortalama 5 kat çıkılarak ulaşılan kaydıraklardan ben en çok uzun olduğu için sarmal kaydırağı tercih ettim. Şişme bot ile kayılan platform 2.kattan düşüyormuşsunuz hissi verdi bana. Ne yalan söyleyeyim birazda tırstım :) ve 2 kez ancak binmeye cesaret ettim.


Kaydıraktaki halimizi yanımda götürdüğüm Go Pro tarzı kamera ile böyle çektim. İzleyin, eğlenin :)

Otel çocuk dostu diye tabir edilen otellerden o yüzden çocuklu aileler gönül rahatlığı ile gelebilir. Çocuklar için oldukça güzel parklar ve çocukların ilgisine çekecek çizgi kahramanların heykellerinin olduğu kocaman bir alan mevcut.


Akşam saatlerinde ben oynamasam da yanımdakileri kırmamak için Phoenix Casino adındaki kumarhane salonlarına da girdik. O kadar farklı, o kadar rengarenk dizayn edilmiş ki yabancı filmlerde gördüğümüz kumarhane deneyimlerinin birebir aynısını burada kendi gözümle görmek benim için bir ayrıcalık oldu. NOT: Kumar haram ben oynamadım sizde oynamayın.


Oynamayacak olsanız bile içeri girerken kredi kartı boyutlarında dijital bir kart veriyorlar size. Hemen girişte fotoğrafınız çekilip adınız bu kartlara anında işleniyor. Kumarhane salonunda kasa diye tabir edilen yerlere gidip ödeme yapıp karta kontör gibi yükleme yapıyorsunuz. Sonra hangi makinede oynamak isterseniz krediniz kadar oyun oynayıp kazanıyor veya kaybediyorsunuz.


Öğlen 12.00'de açılan casino sabahın ilk ışıklarına kadar devam ediyor. Ne büyük paralar dönüyor tarif etmem imkansız. Genellikle içeride tercih edilen oyun Jackpot veya Rulet. Jackpot kol çektiğinizde 3 tane aynı meyveyi bulmaya çalışınca para kazandırıyor ya işte o oyun. Burada kol yerine büyük bir butona basarak oynuyorsunuz ve eski atari salonlarındaki gibi makine içerisinde bir çok oyun var mantık aynı hangisini isterseniz onunla şansınızı deniyorsunuz.Burada para kazanmak çok kolay bir o kadar da zor. İlk kez böyle bir ortamda bulunuyorum ve ortamı keşfetmeye çalışıyorum. Diğer oyun olan rulette %50 şansınız var en basit oyunu dönen çarkta topun kırmızıya mı siyaha mı geleceğini bilmek. Örnek verecek olursam 1000TL nizi oyuna basıp kırmızıya oynadınız. Kumarhanedeki bayanlar çarkı çevirir ve saniyeler içerisinde top kırmızıya gelirse anında 2000TL'niz oluyor. Siyaha gelirse de paranız gidiyor. Dediğim gibi para kazanmak çok kolay ve çok zor. Bulunduğum sürede gözümün önünde 50.000 TL basıp sadece 10 saniye sonra rengi bilerek 100.000 TL alan kişileri gördüm. Gerçekten farklı bir dünya ortamı ama siz siz olun kendinizi kaptırmayın vallahi ne ocaklar yakar bu kumarhaneler... 

Fotoğraf Temsilidir. Çekim Yasak
İçeride fotoğraf ve video çekimi yasak. Yaptığımız yolculuk, koşturmaca, deniz, havuz vs düşündüğümüzde aslında çoktan uyumamız gerekiyordu. Fakat kumarhanede sabahın 05.00'inde hala herkes ayakta hiç gece olmamış gibi. Neden mi? Ortamda dolaşırken bazen "tıssssss" diye bir ses duyuyordum. Meğerse uykunuz gelmesin ve sabahlara kadar kumar oynayın diye içeriye belirli aralıklarda saf oksijen basılıyormuş :0

Fotoğraf Temsilidir. Çekim Yasak
Bulunduğumuz tarihlerde bilmeden Emel Sayın'ın konserine de denk geldik. Emel Sayın ilerlemiş yaşına rağmen hala güzel, dinç ve şarkıları bir o kadar güzel. Phoenix Casino yanından gidilen konser alanı kapalı bir alanda olmasına rağmen müthiş derecede büyük dizayn edilmiş. Baştan sona yürüyerek bir kaç dakikada ancak ulaşabilirsiniz. Artık buradan anlayın büyüklüğünü. Konser saati yaklaşırken otel müşterisi olduğumuzdan yerimiz çoktan hazırdı bile.


Masamıza yapılan sunumlar inanılmaz güzeldi. Ne isterseniz bulup getiriyorlar bir şekilde. Ben alkol kullanmam fakat yanımdaki abiler içince kırmayıp 1-2 kadeh vodka denedim. O Bile başımı döndürmeye yetti. Ben kola ile devam edeyim. Alkol bana göre değil...





Dakikalar sonra Emel Sayın hemen yanımızdan geçerek sahneye çıktı ve şarkılarını söylemeye başladı. Ben daha genç sayılırım. Benim zamanımda Emel Sayın'ın popülerliği geçmişti sanırım. Konserde o şarkılarını söylerken kendinden geçenler mi dersiniz, ayağa kalıp şarkıya eşlik edenler mi dersiniz oldukça güzel bir ortama tanıklık ettim.

Emel Sayın
Ortam bir ara o kadar şenlendi ki Emel Sayın sahneden inip masa masa dolaşmaya başladı. Haliyle herkes bu büyük sanatçıyla fotoğraf çekmek için yarıştı. Yakalayabildiğim en net kare bu :)

Oldukça güzel vakit geçirdiğimiz zamanların sonuna yaklaşırken ertesi gün soluğu yine Akdeniz'in berrak denizinde aldık. Hiç unutmuyorum o gün telefonuma Mynet'ten İstanbul için sağanak yağmur uyarı mesajları geliyordu. Eşimi aradığımda İstanbul'u sel götürüyor diye konuşmuştuk. Biz ise sıcacık sularda deniz keyfi yapıyorduk.

İşte böyle arkadaşlar. Güzel günleri güzel anılarla geçirmenin vermiş olduğu huzurla bu blog yazımı da tamamlamış oluyorum. Günü deniz, aquapark ve yemek yiyerek tamamladık. Akşam saatlerinde eşyalarımızı toplayıp ETS turun transfer otobüsüyle hava alanına geçtik. Gece 23.15 uçağı ile İstanbul Sabiha Gökçen Hava Limanına çok şükür sağ salim ulaştık.

LİMAK CYPRUS DELUXE HOTEL- KIBRIS

26 Kasım 2018 Pazartesi

ALAÇATI - FOÇA

Bayram tatili turumuz devam ederken tatilin son günlerine doğru geri dönüş yoluna girmeye başladık. Amacımız dönüş yolu üzerindeki daha önce gitmediğimiz farklı bir noktaya seyahat etmek. Bu sırada Marmaris semalarındaki Akyaka'dan çıkarak düştük yollara. Nereye gidelim diye düşünürken eşim birden Alaçatı'ya mı gitsek dedi ve rotamızı İzmir Alaçatı semalarına çevirdik.


Bayram tatili olduğundan şehir merkezlerindeki otellerde yer bulmak neredeyse olanaksızdı. 3-4 saat kadar süren yolculuğumuz sırasında bir yandan da Alaçatı civarındaki otelleri arayarak kalacak yer bulmaya çalıştık. Tahmin edeceğiniz gibi aradığımız bütün oteller doluydu. Merkezin biraz dışındaki otelleri araştırdığımızda Gaziemir'de bulunan Hakcan Otelde kendimize yer bulduk. Eşyalarımızı Otele bırakıp vakit kaybetmeden Alaçatı merkeze doğru yol aldık. Aracımızı uygun bir yere park edip Alaçatı'ya simge olan bu değirmenlerin yanına geldik.


Değirmenlerin hemen aşağısında Kemalpaşa Caddesi bulunuyor. Bu cadde Alaçatı'ya sembol olmuş taşlı dar sokaklardan oluşuyor. Bir nevi Alaçatı'nın kalbi bu cadde ve sokaklarda atıyor. Gittiğim yöreye özgü hediyelik eşya ve magnet almak gibi bir huyum olduğundan cadde üzerindeki bir dükkana girdik.


İçerisi oldukça güzel dizayn edilmiş. Bu dükkanın dışında birbirinden güzel yüzlerce buzdolabı magneti bulunuyor. Seçmem gerçekten zor oldu ve koleksiyonuma bir magnet daha katmanın sevinciyle yolumuza devam ettik.


Az aşağıda buraya tarihi bir doku veren Kemalpaşa Caddesi bulunuyor. Çoğu yerde yan yana yürümek imkansız hale gelebiliyorsa da bir cadde ancak bu kadar güzel dekore edilebilirdi.


Kafanızı çevirdiğiniz her yerde ayrı bir güzellik görmeniz mümkün. Kimi yerde mavi beyaz dükkanları, kimi yerde yeşilçam oyuncularının fotoğraflarını görebiliyorsunuz.


Verdiğim bu örneklerden onlarcasını görmeniz mümkün. Siz hele bir yola düşün gerisi kendiliğinden gelecektir zaten! 


Profosyonel kameram yok ama böyle tarihi sokaklarda telefonumu hiç elimden düşürmüyorum. Mavi ve beyazın ahengine bakar mısınız? Ne kadar da uyumlu değil mi? Bana tatili anımsatan kombin renklerin başında gelir mavi ve beyaz. İnsan kapı ile fotoğraf çekilir mi? Çekiliyor işte :) ...


Yol boyunca sollu sağlı bir çok restoran görebilirsiniz. Aralarında dolaşmak zor olsa da şirin şirin süslenmiş dükkanların önünden geçmek oldukça keyifli.


2 çocukla buralarda dolaşmak gerçekten zor. Hele birde bizim Ege efendi gibi yaramazsa. İlgisini çeken her şeye bakmak isteyip hepsine dokunmak istiyor. Kızım Defne'de yürümekten yorulunca 2'sini birden bebek arabasında sürmek zorunda kaldım.


Saat ilerledikçe karnımız acıktı. Peki İzmir'de iseniz ne yenir? Tabi ki Kumru. Karşılıklı kumru dükkanlarının olduğu bir mekana oturarak kumrularımızı yedik. İçecek+Patates+Kumru 20 TL olarak servis ediliyor... Yakın zamana kadar tipi ve şeklinden tiksindiysemde bir süre sonra sevdiğim Midyeyi yemek için mola verdik. Muhtemelen kendisinin haberi olmayacak ama midyeci Şevket ile anıları taze tutmak için fotoğraf çekilmeyi de ihmal etmedik. Midyeler 75 Krş-1 ve 1.5 TL boyutuna göre fiyatlandırılmış. 


"Alaçatı Hatırası" yazan bu panoyu görünce yanaştık hemen. Peki kızım Defne nerede? O sırada bize kızmış ve fotoğraf çekilmemek için az uzağımızda bizi bekliyordu. Çocukların çıkarttığı bütün zorluklara karşı yinede yeni yerler keşfetmeye devam ediyoruz :)


Gezimiz sırasında yol kenarında gazoz satan birisini görünce yanına gittim hemen. Malum havalar sıcak insanı hararet basıyor. 2 tane gazoz alarak tadına baktık. Tanesi 4 TL (eminim ki 1 TL maliyeti bile yoktur). Marmaris'te ki gazoz kadar güzel olmasa da yinede hoş bir tadı vardı.


Hava yavaş yavaş kararmaya başlamış ve dönüş saatimiz gelmişti. Gaziemir ilçesindeki Hakcan Otele uzaklığımız yaklaşık 1 saat. Aracımızın yanına giderek Alaçatı günümüzü güzel anılar ile sonlandırdık. 


Ertesi gün güzel ve doyurucu bir kahvaltının ardından yine yıllardır ziyaret etmek istediğim Foça ilçesine doğru yola koyulduk. Burası, Eski Foça ve Yeni Foça olmak üzere birbirine yakın 2 farklı lokasyonda yer alıyor. Gaziemir'den başlayan yolculuğumuz sırasında oldukça ıssız yerlerden geçtik.


Aracımızı uygun bir yere park ettikten sonra başladık şehri turlamaya. Foça bir liman ilçesi olduğundan hemen her yerden denize girilebilen yerler gördük. Sahil boyunca uzanan balıkçı restoranları oldukça meşhur.


Oldukça uzun bir yürüyüş alanı olan sahilde bulunan onlarca tekne yan yana dizilmiş güzel fotoğraf kareleri çekmemize olanak tanıyordu.


Sıcağın etkisine daha fazla dayanamayıp ilk gördüğüm plajda denize girmeye karar verdim. Malum burası Ege bölgesi denizi oldukça tuzlu oluyor. Gözlerimi ne kadar sıksam da denizden çıktığında yanmasına engel olamıyordum.


Hemen her şehirde yazan büyük yazılı ilçe yazısı Foça'da da var elbet. Birisine rica ederek fotoğraf çektirdik.


Eski Foça'nın eski dükkanlarından biri olan Gramofon Cafe sıradışı dizaynı ile oldukça ilgi çekiciydi. Karnımız henüz acıkmadığından bu hoş mekanı es geçtik.


Ne yalan söyleyeyim böyle süslenmiş dekorlu yerler çok hoşuma gidiyor. Duvarlardaki dekorları fotoğraflayıp dönüş yoluna girmek için aracımızın yanına doğru gitmeye başladık.


Alaçatı'dan buzdolabımız için magnet almıştık. Foça'dan da güzel bir magnet ve aromalı sabunlar alıp Foça anılarımızı da güzel bir şekilde sonlandırdık. Başka bir tatil anısında görüşmek üzere.


ALAÇATI - FOÇA